Film Eleştirisi: Dunkirk (2017)


dunkirk ile ilgili görsel sonucu

9.5 / 10

Sinema tarihinde özel bir yer edinmiş savaş filmlerini anmaya kalktığımızda ilk olarak akla gelenler, Kubrick’in ünlü “Full Metal Jacket”i, Malick’in “The Thin Red Line”ı, Oliver Stone’un “Platoon”u, Coppola”nın destansı “Apocalypse Now”ı olur genellikle. Yine epey eskilerden “All Quiet on the Western Front” ve Jean Renoir imzalı “La Grande Illusion”ı ya da savaş sonrasına odaklanan Michael Cimino filmi “The Deer Hunter”ı da anmak gerekir. Hepsi de ‘savaş’ı, savaş olgusunu farklı yönetmenlerin kişisel bakış açılarıyla karşımıza getirmiştir.

“Dunkirk”ü ise - uzun zamandır kayda değer savaş filmi izlemediğimizi de hesaba kattığımızda- bu andığımız filmlerin arasına gönül rahatlığıyla alabiliriz. En azından hemen olmasa bile birkaç yıl sonra belli başlı savaş filmleri arasında üst sıralarda yer alacağını tahmin etmek güç değil. Nitekim Christopher Nolan’ın “Following” ve “Memento” gibi küçük çaplı filmleri, yıllar geçtikten sonra daha da kıymetlenmedi mi?

Sinemaseverler arasında neredeyse bir ‘2000’ler kültü’ne dönüşen “Memento”nun ardından yönetmen, yavaş yavaş daha büyük çaplı projelerin ismi olmaya başladı. En son 2014 tarihli, duygusal bir yolculuğa çıkaran görkemli bilimkurgu operası “Interstellar”ı izlemiştik. “Dunkirk” ise ilk bakışta ‘diğerlerinden daha mütevazı bir film mi olacak acaba?’ gibi sorularla baş başa bırakan bir yapımdı. En azından süresiyle bile olsa bu hissi veriyordu. Fakat filmi izlediğinizde, Batman serisinden de, “Inception” ve “Interstellar”dan da aşağı kalır yanı olmadığını anlıyorsunuz.

Nolan, yönetmenlik zekasının ve filmlerinin, tüm ekibin katkısıyla ortaya çıkan teknik/sinemasal kusursuzluğunun sonucu olarak Amerikan usulü popüler sinemaya sınıf atlatan bir yönetmen bir bakıma. Nasıl Batman ayakları yere basan ciddi bir süper kahraman filmiyse, “Dunkirk” de ciddi, aynı zamanda Batman ve “Inception” aksiyonundan ve “Interstellar”ın sinemasal yoğunluğundan nasibini alan bir savaş-aksiyonu olup çıkıyor böylece. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Dunkirk bölgesinde bulunan çok sayıda askerin kurtuluş çabasını odağa alan film, baştan sona büyük bir aksiyon sahnesi olarak tasarlanmış sanki. Özellikle “The Dark Knight Rises” ve “Inception”ın ikinci yarısında gördüğümüz, hikayeyi Nolan usulü çapraz kurguyla anlatma stili “Dunkirk”ün tamamına yayılmış vaziyette.

Açılış sahnesinden itibaren tekinsiz ve buz gibi bir savaş atmosferi devreye giriyor ve bir yandan genç bir askeri takip ederken diğer yandan savaşı havada yaşayan pilotlarla (Tom Hardy’e dikkat!), karadaki farklı asker gruplarıyla, devrilen bir gemiden kurtulmaya çalışan öteki askerlerle ve öykünün insani taraflarından birini sırtlayan sivil bir baba-oğulla tanışıyoruz. Tüm film baştan sona aksamayan ve nefes nefese akan yüksek bir tempoda ilerliyor. Tabii Hans Zimmer’ın şimdiye kadarki en deneysel çalışmasını verdiği, modern-klasik ve minimalist unsurlar taşıyan çarpıcı müziklerinin yardımını unutmayalım. Zimmer’ın soundtrack çalışmaları artık Nolan filmlerinin karakterine işlenmiş durumda.

“Dunkirk”ün en önemli marifetlerinden biri de, kusursuz bir aksiyon filmi niteliğine sahip olurken aynı zamanda savaşın tüm karmaşasını, kaosunu, askerlerin ve sivillerin farklı ruh hallerini ustalıkla verebilmesi. Film, Christopher Nolan filmografisinin en sivrilen işlerinden biri olmayı başarırken seyircinin de salondan ‘vertigo’ tanısıyla ayrılmasına neden oluyor.

Yorumlar

Popüler Yayınlar