Miller's Crossing (1990)

Miller's Crossing ile ilgili görsel sonucu

ŞİDDET, ÖFKE, SUÇ VE GANGSTERLER...

Bugün sahiplendiğimiz ve şapka çıkardığımız ‘Coen Kardeşler sineması’ndan bahsediyorsak eğer sebebi ikilinin kara komedi ve kara-film alanlarına getirdiği tuhaf ve fazlasıyla kişisel dokunuştan kaynaklanıyordur büyük ihtimalle. İlk filmlerinden “Inside Llewyn Davis”e kadar ivmesini düşürmeyen ve tazeliğini korumayı başaran bir üslupları var Kardeşler’in.

“Miller’s Crossing” ise “Blood Simple”da karşımıza çıkan kasaba atmosferindeki kara film stilini 1930’ların gangsterlerle dolu şehir atmosferine taşıyor. Bu modern kara film/gangster filmi, Coen Kardeşler tarzının mafya semalarındaki karşılığı olarak önem arz ediyor. Kimilerine göre Kardeşler’in en iyi beş filminden biri. Kuşkusuz filmografilerinde öne çıkan “Fargo” ya da “Blood Simple” kadar nitelikli bir eser olduğunu söylememize gerek yok.

Öncelikle film, 1930’ların atmosferini kanlı canlı bir şekilde perdeye aktarmasıyla gangsterlerin dünyasını çarpıcı kılabiliyor. Öyküsünün kısa özeti ‘iki rakip çetenin düellosu’ esasen. Gabriel Byrne’nin ustalıkla canlandırdığı sinsi Tom karakteri bu iki çete arasındaki savaşta ‘kendi hikayesi’ni ve ‘kendi oyunu’nu yaratıyor. Filmin finaline dek karakterlerden kimin hangi tarafta yer aldığı meselesinin altının açık uçlu çizilmesi Coen’lerin öykü anlatımındaki şaşırtmaya meraklı tarzlarını yansıtıyor.

Başkarakter Tom’un asıl planı finalde belirginleşiyor. O sırada ekrandan bolca cinayet, sokak çatışması, kan, mafya adamı öfkesi ve kurşun sesi geçiyor. Sessiz ve zeki Tom filmdeki hikayenin dengelerini değiştiriyor bir bakıma. Patron Leo (Albert Finney), Jon Polito’nun büyük bir iticilikle canlandırdığı Johnny Casper’a karşı silahını çekerken o sırada Tom, Leo’nun sevgilisine de abayı yakıyor. Marcia Gay Harden filmde iz bırakan bir yan karakteri oynadığından bu yarı-aşk öyküsü silah seslerinin arasında kaynamadan hikayede ilgi çekici bir rol oynamayı başarıyor.

Karakterlerin giderek sinir bozucu bir hal aldığı durumlarda ise Coenler kendilerini sahnenin tam ortasına atarak beklediğimiz 'şov' anlarını karşımıza getiriyorlar. Mesela John Turturro’lu ‘gülsek mi ağlasak mı?’ etkisi yaratan orman sahnesi ancak bir Coen Kardeşler filminde görebileceğiniz türden bir sahne.

Finalde Byrne ve Turturro’nun hesaplaştığı sahne için de aynı şey geçerli. Karakterlerin öfke ve kontrol duygusu arasında gidip geldikleri son karelerden biri bu. Coen Kardeşler, sinematografisinden bir an bile sarkma belirtileri göstermeyen senaryosuna kadar alabildiğine lezzetli ve kişisellik kokan gangster filmlerini etkili bir biçimde noktalıyorlar böylece.

Yorumlar

Popüler Yayınlar